Seyahatten dönene “Yediğin içtiğin senin olsun. Sen bize gezdiğini, gördüğünü anlat” derler. Ben de bugüne kadar yaptığım yurtdışı seyahatlerde “gezdiklerimi, gördüklerimi” ve özellikle “başkalarına yararlı olabileceğine inandıklarımı” yazıya döktüm. Bunu bir ölçüde de sorumluluk sayıyorum. Çünkü, bu ülkeden sağladığım imkanlarla gerçekleştirdiğim gezilerde gördüklerimden duyduklarımdan bu ülkeye yarar getirecekleri, ilgilenenlere ulaştıramaz isem görevimi yapmamış olurum. Rahmetli babam Hacı Ömer, yurtdışına gidip gelene sorardı: “Eee dayı? Anlat bakalım neler gördün, neler duydun?..” Eğer karşısındaki sadece gidip gelmiş, bilgi dağarcığına hiçbir şey katmamış ise, “…Ohoo.. Dayı, sen turist gelmişsin” derdi… Babamın bir de “çuval gidip, çuval gelme” tabiri vardı. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrası günlerde Türkiye’de pamuk balyalayacak çuval bulmak güç bir işti. Çuvallara, pamuklar sarılır, balya yapılır, yabancı gemilere balyalar yüklenir, pamuk ihraç edilirdi. Gemi tekrar pamuk almaya gelirken, içinden pamuklar çıkarılmış olan boş çuvalları geri getirirdi. Bu çuvallar tekrar pamuk balyalamada kullanılırdı. “Çuval gidip, çuval gelmek” demek, yurt dışına gidip, olanı biteni fark etmeden, hiçbir şey görmeden ve duymadan dönüp gelmek anlamında kullanılırdı. İşte ben, Hacı Ömer’in oğlu olarak, yurt dışına “turist gidip, turist gelmemeye”, “çuval gidip, çuval dönmemeye” özen gösteririm. Gezilerimde, Türkiye’nin dışında oluşan, Türkiye’nin geleceği bakımından önem taşıyan değişimleri, gelişmeleri izledim. Not aldım. Bunların en önemli gördüğüm yanlarını başkalarına da aktarmayı bir sorumluluk kabul ediyorum.